NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
184 - (616) حدثني
محمد بن
المثنى. حدثنا
محمد بن جعفر.
حدثنا شعبة.
قال:
سمعت
مهاجرا أبا
الحسن يحدث؛
أنه سمع زيد
بن وهب يحدث
عن أبي ذر. قال:
أذن مؤذن رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
بالظهر. فقال
النبي صلى
الله عليه
وسلم "أبرد
أبرد". أو قال
"انتظر
انتظر" وقال
"إن شدة الحر
من فيح جهنم.
فإذا اشتد
الحر فأبردوا
عن الصلاة".
قال
أبو ذر: حتى
رأينا فيء
التلول.
[ش
(فيء التلول)
التلول جمع
تل. وهو ما
اجتمع على الأرض
من رمل أو
تراب أو
نحوهما،
كالروابي والفيء
لا يكون إلا
بعد الزوال.
وأما الظل
فيطلق على ما
قبل الزوال
وبعده. هذا
قول أهل
اللغة. ومعنى
قوله: رأينا
فيء التلول،
أنه أخر
تأخيرا كثيرا
حتى صار
للتلول فيء.
والتلول
منبطحة غير
منتصبة. ولا
يصير لها فيء،
في العادة،
إلا بعد زوال
الشمس بكثير].
{184}
Bana Muhammed b.
El-Müsennâ rivayet etti. (Dediki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti.
(Dediki): Bize Şu'be rivayet etti. (Dediki): Ben Muhacir Ebu'I-Hasen'i, Zeyd b.
Vehb'den, o da Ebu Zerr'den işitmiş olarak rivayet ederken dinledim. Ebu Zerr
şöyle demiş:
Resulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)'in müezzini öğle ezanını okumak istedi de, Nebi (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) :
«Serinliğe bırak,
serinliğe bırak!» yahut: «Bekle, bekle! Çünkü sıcağın şiddeti, cehennemin kükremesindendir.
Sıcak şiddetlendi mi, namazı serinliğe bırakın!» buyurdular.
Ebu Zerr: «Tâ biz
tepeciklerin gölgelerini görünceye kadar (bekledi.) »demiş.
İzah:
Bu hadîsin bâzı
rivayetlerini Buhârî Mevâkîtü's - Salât» ve «Sıfatü'n-Nar» bahislerinde; Ebu Dâvûd
ile Tirmizî «Namaz» bahsinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir.
Zemahşerî 'nin beyânına
göre «ibrâd»ın hakikati soğuğa girmek demekdir. Maksad namazı soğukda îfâ
etmek. Yâni namazı soğuk zamanda kılmak demekdir. Soğuk zamandan murâd dahî,
sıcağın şiddetinin kırıldığı hissedilen zamandır. Zîrâ sıcağın şiddeti, namazda
huşû'a mâni olur. Hattâbî diyor ki: «İbrâd : Sıcağın öğle zamanındaki
şiddetinin kırılmasıdır. Çünkü öğle zamanındaki kaynar sıcağa izafetle sıcağın
biraz kırılması soğumak sayılır. Yoksa serinlik zamanına bırakmakdan murâd,
namazı günün sonuna; akşam serinliğine bırakmak değildir. Zira bunda bütün
imamların kavillerinden hârice çıkmak vardır.»
Öğle namazını serinliğe
bırakmanın hikmeti hususunda ihtilâf edilmişdir. Bâzılarına göre bu geciktirme
meşekkati def etmek içindir. Çünkü sıcağın şiddeti huşû'u giderir.
Bir takımları zeval
vakti, cehennem kükrediği için namazın geri bırakıldığını söylemişlerdir.
Burada şöyle bir suâl hatıra
gelebilir: «Namaz rahmete sebepdir. Onu kılmak dahî azabın define vesile olur.
Binâenaleyh nasıl olmuşda Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) o hâlde
namazın terkini emretmişdir?»
Bu suâle iki türlü
cevap verilmişdir.
1) Ya'merî'ye göre,
ta'lîl şeriat sahibi tarafından gelirse mânâsı anlaşılmasa bile kabulü îcâb
eder.
2) Ehl-i Hikmet'e göre,
zeval zamanı gadab-ı ilâhînin zuhur
ettiği zamandır. Binâenaleyh o zamanda talepde bulunmanın hiç bir faydası
yokdur. Bundan yalnız izinliler müstesnadır. Nitekim şefaat hadîsinde beyân
edildiği vecîhle kıyamet gününde şefaat hususunda bütün Peygamberler,
ümmetlerinden özür dileyecek yâni şefaat edemiyecekler, bizim Nebiimiz Mubammed
Mustafa (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ise hiç bir i'tizârda bulunmıyacak zîrâ
şefaat için kendisine izin verilecekdir.
Ulemâ : «Cehennemin
kükremesi bir teşbih ve temsildir; yânî öğle zamanının sıcağı, cehennemin
kükremesi gibi şiddetli olur, ma'nâsınadır.» derler. Bâzıları bu sözün hakikat
olduğunu söylemişlerdir. Bu takdirde öğle zamanındaki şiddetli sıcak hakîkaten
cehennemin kükremesi te'sîri ile olur.
Hadîs-i şerifde zikri
geçen müezzîn'den murâd: Hz. Bilâl (Radiyallahû onh»'dır. Zîra hadîsin bâzı
tarîklerinde ismi sarahaten zikredîlmişdir.